Sosyal Paylaşım

Yapay Şehir İnsanları mı Olacağız?

Günümüzün en çok bilinen ancak bilindiği kadar da görmezden gelinen çevre kirliliği; en büyük toplumsal sorunlarından birisi olduğu halde, en az dile getirilen ve de en az ilgi gösterilen küresel sorunumuzdur.

yapay-sehirBu kadar büyük bir sorun olmasıyla beraber birçok küresel ve yerel sektör tarafından da pek dikkate alınmayan bir öğedir. Sermayenin ve kapitalizmin aç gözlülüğü pek çok konuda olduğu gibi burada da öne çıkarak geleceğimizden çok sermayeyi düşünmektedir.

İnşaat Sektörü de bunlardan birisidir. Bazıları bu konuyu duyarlılık içerisinde yaklaşırken, büyük bir çoğunluk da bu konu hakkında pek bilgi sahibi olmadığı gibi çevreye verdikleri etkili zararlarında farkında değillerdir. Devamlı bir gelişme içerisinde olan inşaat sektörü, istekleri doğrultusunda daha zararlı veya daha yararlı teknolojiler ortaya çıkarabiliyor. Sektör kadar, bu etkenlerde tüketicilerin de katkısı fevkalade büyük.

Gelişen teknoloji sonrası insanoğlunda oluşan doyumsuzluk sonucu ortaya çıkan bu açlık hissini sürekli bir memnuniyetsizlik ve daha fazlasını istemek düşüncesi ile doyurmaya çalışırken, bu açlık nefsimiz üzerinde bir hakimiyet kurar. Dolayısıyla inşaat firmaları da nefsin hakimiyeti altındaki bu düşüncelerini görüp, daha fazlasını vermeye çalışıyorlar. Nefsin hakimiyetindeki doyumsuz tüketicileri verilen daha fazlalar çok hoşnut ediyor fakat aynı zamanda çevreye verdikleri zararı da göremiyoruz.

Gelişen teknoloji ile birlikte yapaysallık da büyümeye, daha agresif olmaya başlıyor. Sektörel sistemlerin gelişmesi ile yan etkileri de hızla artmaya devam ediyor. Bu sistemlerde doğallıktan çok kar oranına ve ekonomik girdisine bakıldığı için ne kadar zararlı olursa olsun bir sistemin bireysel yararından çok daha büyük derecede önem veriliyor. Popüler felsefeden yol çıkarak çevresel zararına değil, bireysel yararına önem veriliyor.

Teknolojinin ve yeni nesil sistemlerin ne gibi zararları olabilir ki bize? Harcadıkları enerji çok çeşitli olmakla birlikte miktarı çok büyüktür. Tasarruflu veya ekonomik oldukları iddia edilse de gerek yapım, gerek ise de kullanım aşamasında büyük miktarda enerji harcamaya devam ettikleri de yadsınamaz bir gerçek. Bol keseden harcanan bu enerji nedeniyle gezegenimizdeki kaynaklar de hızla tükenerek, çocuklarımıza bırakabileceğimiz geleceğin sonunu hazırlamaktadır.

Gelişen düzen içerisinde ki müteahhitlerin sektör üzerindeki ihale ve yenilik yarışında tamamen gözden kaçırdıkları ve ilgilenmedikleri bir gerçektir doğanın maruz kaldığı tahribat faktörü. Müteahhit; binayı nereye yaptığına dikkat etmeden sadece yaparak elde edeceği kar ve başarının peşinde koşmaktadır. Bu gün sokaklarda, caddelerde veya daha geniş bakarsak yaşam alanlarımızın Hiçbir yerinde boş arazi kalmadı. Çocuklarımızın oyun alanları, yaşam alanları, yeşil alanları satılarak bina yapımı için kullanılıyor.

En azından sokaklar iyice sıkıştırılmasa, yaşam için boşluk kalsa sizce de güzel olmaz mı? Biraz da olsa güneşin görülebileceği kadar küçük, dar boşluklar bile olsa kafidir. Binaların dip dibe bitişerek yapılması, deprem ve yangın gibi felaketlerde de olumsuz sonuçların doğmasına neden olabiliyor.
Günümüzde de normalde 9 metre olması gereken iki bina arasındaki uzaklığın 2 veya 3 metrelere kadar çekildiğini rahatlıkla görebiliyoruz ki metropoller bunun en korkunç örnekleri ile doludur. Deprem anında çok katlı, birbirine çok yakın iki binanın çarpışarak yıkılma olasılığı oldukça yüksektir. Dünya üzerinde yapıları yerleştirebilecek o kadar boş, kurak ve verimsiz arazi var ki; müteahhitler bu arazileri boş bırakıp, verimli yeşil arazilere yapı dikmeye inanılmaz bir hırs ve ısrarla devam ediyorlar.

Sektör üzerindeki çevreye karşı olan duyarsızlık büyümeye devam ederse çok yakında dinlenmek için gidecek yeşil bir parkımız bile kalmayacak. Yeni yapılanmalar ile birlikte yapıda kullanılan malzemeler de yangın ve benzeri afetlere dayanıklı hale getirilmiş olsa da, nefes alacak alanlarımız, yıldızları görebilecek hava sahalarımız olmasa neye yarayacak ki bu gelişmeler?

Yapılması gerekenler pek de zor değil aslında. Eğer varsa; çevreye daha az zarar veren hatta hiç zarar vermeyen teknolojileri kullanmak, yoksa da önce o teknolojileri bulabilmek… Çevre açısından verimli sistemlere özendirilirse çok iyi bir geleceğe yönelebiliriz, en azından sağlık ön planda tutulursa daha iyi olmaz mı ? Aksi takdirde bu gidişle tıpkı şu bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz “Yapay Şehir” insanlarından bir farkımız kalmayacak.

Farklı kalabileceğimiz daha yeşil yarınlara…

Ercüment BAYRAMOĞLU
Biortam.com Yazarı



YUKARI